Ögeler etikete göre görüntüleniyor: Çalışma Yaşamı

Almanak 2010Günümüzde, işgücü piyasalarının yapısı ve istihdam biçimleri ciddi bir dönüşüm geçirmektedir. Yaşanan teknolojik gelişmeler, üretimin yapıldığı yer ile yönetildiği yerin farklılaşabilmesine olanak tanımış, üretimin değişen yapısı, standart bir işte kalıcı bir biçimde istihdam edilebilme durumunu kökünden etkilemiştir. Bu çerçevede sermaye, üretimin sürekliliğini sağlayabilmek için emek gücünün satım ve kullanım sürecine yönelik farklı stratejiler geliştirmiştir. Buna göre, yoğunlaştırılmış-sıkıştırılmış iş haftaları, kayan çalışma süreleri, telaŞ çalışması, belirli süreli ve geçici iş ilişkileri, kısmi süreli, fazla, çağrı üzerine, uzaktan, deneme süreli ve tele çalışma, denkleştirme uygulaması, iş paylaşımı gibi esnek çalışma modelleri ile emek gücünün kullanımı esnetilmektedir.

Türkiye’de de 1980’li yıllar kavşağının dönülmesinin ardından, özellikle 1990’lı yılları takiben, esnekleşmenin çalışma yaşamının gündemine farklı düzlemlerde girdiği söylenebilir. Türkiye ekonomisinde son 20 yıla yayılan kriz dönemleri ve işgücü piyasası yapısı ve kurumları arasındaki ilişki incelendiğinde, her kriz döneminin, emek-sermaye ilişkisini sermaye lehine yeniden düzenlemeye ve esnekleştirmeye-güvencesizleştirmeye dönük yeni girişimlerle tamamlandığı gözlemlenmektedir. Bu nokta, çalışmanın temel sorunsalı olurken, burada, 2008 krizi ve devamındaki sürece odaklanılacaktır. Krizin ayrıntılı bir çözümlemesine girilmeden, Türkiye’de kriz sürecinin ardından, sermayenin esnekleşme programının yeni yaygınlaşma alanları gözler önüne serilmeye çalışılacaktır. Yazıda öncelikle, kısaca Türkiye’nin hâkim iktisadi yapısı ve kriz ekseninde değişen emek-sermaye çelişkilerinin aşamalarına değinilecek, ardından ise bu değişime zemin sunan söylemsel yapıya işaret edilecektir. İlerleyen bölümlerde ise bu sürecin güncel ürünleri ortaya koyulacaktır. Yazı ile önümüzdeki süreçte gündeme gelmesi muhtemel yeni hamlelere dikkat çekmek amaçlanmaktadır.

Ek bilgiler

  • Yazar Denizcan Kutlu
  • Yıl 2010
Yayınlandığı kategori Ekonomi

Almanak 20081970’li yıllarda yeni teknolojilerin kullanımı, yeni üretim tekniklerin uygulanması, yeni ve çeşitlenmiş mal ve hizmetlerin sunumu, hızlı haberleşme ve ulaşım kolaylığı küresel rekabeti keskinleştirmeye başlamıştır. Küresel rekabetin getirdiği yeni koşullar karşısında sermayenin birikimi, üretim ilişkileri ve devletin işlevleri yeniden yapılandırılmasının ihtiyacını artırmıştır. Bu ihtiyaç doğrultusunda oluşturulan yeni liberal politikalar çerçevesinde ihracata dayalı sanayileşme modeli birikim krizinin aşılmasında etkili bir silah olduğu gösterilirken, geç kapitalistleflen ülkeler için kalkınmanın biricik yolu olarak gösterilmiştir. 

Böylece 1980 sonrasında dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yeni liberal politikalar çerçevesinde ihracata dayalı sanayileşme modeli uygulanmaya başlanmıfltır. İhracata dayalı sanayileşme modeli ile dünya pazarlarına eklemlenme gerçekleşecek ve eklemlenme eklemlenmenin sürdürülebilirliği sağlanması ile “kalkınma” ve “gelişmenin” sağlanacağı hedeflenmiştir. Hedefin gerçeklefşmesi için rekabet olmazsa olmaz koşul olurken, koşulun yaratılmasında sanayi bölgeleri, yani sektörel ve bölgesel toplaşan küçük ve orta boy firmalar, dünya pazarı için “küresel üretim zincirleri”nin cazibe alanları olarak belirlenmeye başlanmıştır Türkiye’de kalkınmanın hedefi olarak sanayi bölgeleri öne çıkarılmaya başlanmış, KOBİ’ler kalkınmanın motoru ilan edilmiş, küresel pazarlara sıçramanın yol haritası belirlenmiştir. Yol haritası; büyük, orta ve küçük sermaye grupları için farklı anlamlar ihtiva ettiği gibi, birikim mücadelesi; ittifakların, çatışmaların ve çelişkilerin olduğu sermaye kesimi için çetinleşmiştir (Güler-Müftüoğlu, 2003; Ercan, 2004).

Ek bilgiler

  • Yazar Berna Güler Müftüoğlu
  • Yıl 2008
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi

Almanak 2007“Çalışma hayatı” diye bir kategori ele alındığında, yani kamusal alan/özel alan ayırımına sadık kalırsak, Türkiye’de çalışma hayatında kadın pek yok demek mümkün. Zira resmi istatistiklere göre, kentlerde her 5 kadından ancak biri çalışıyor ya da işsiz. Kentlerde çalışan kadınların yarıya yakınının iş dağılımı ise şöyle: Bir kısmı kamuda ve özel sektörde, şimdilik güvenceli ve iyi çalışma koşullarında; geri kalanı ise sosyal/kişisel hizmetlerde, yani yaşlı, çocuk, ev bakımı gibi “görünmeyen emek” olarak adlandırılan “kadın işleri”nde; sigortasız, güvencesiz ve kötü iş koşullarında, “pembe yakalı getto” dediğimiz kategoride. Kentli çalışan kadınların diğer geri kalan yarısı da kocasının, babasının işyerinde uğraşıp, didinip ücret almıyor zaten, onlar “ücretsiz aile işçisi” olarak adlandırılıyor. Kırsal kesimde ise, her 3 kadından ancak biri ya çalışıyor, ki o da ücret almadan aile toprağında, bağında çalışıyor ya da işsiz olarak kayda geçiyor. Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü sonucu, kadının statüsünü/görevini anne ve eş olarak “doğallaştırma” sürecinin çok keskin olarak çalışma hayatında da işlemeye devam ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca işgücü talebi açısından da küreselleşen sermayenin ihtiyacı hizmet sektöründe bir feminizasyondan bahsetmemize olanak tanımıyor. Çalışma çağında olan kadınların bu çok küçük “şanslı” kesiminin dışında kalan kentli ya da kırsal kesimden kadınların çoğunluğu ise ev kadını statüsünde “aktif” kabul edilen işgücü kategorisinin dışında gözüküyor; zira hem kentte hem de kırda işgücüne dahil olmayanların 3/4’ü ev kadındır.

Ek bilgiler

  • Yazar Nurcan Özkaplan
  • Yıl 2007
Yayınlandığı kategori Kadın

Almanak 2007Novamed grevi içinde barındırdığı dersler nedeniyle pek çok kadın açısından önemli bir yere sahip belki fakat bu dersler dışında greve bakıldığında; “kadın”, “fabrika” ve “sendika” sözcüklerinin yan yana gelişindeki uyumsuzluk, emeğin ve yabancılaşmanın, denetim mekanizmaları içinde yeniden sorgulanmasına neden oluyor.

Bu sorgulama içinde emek ve kadın emeği kadar önemli bir olgu kadın bedeni üzerinde kurulan denetim olabiliyor. Emek denetimi olgusu, kadınlar söz konusu olduğunda yeniden üretiminin merkezinde bedenin denetimi haline gelebiliyor. Çoğu zaman kadın emeğinin şekillendiği yerin ev ile sınırlanması, kadın ile fabrika arasındaki ilişkiyi farklı bir boyuta taşıyor. Bu boyut emek denetimi içinde açığa çıkıyor. Bedenin denetiminde mekânların farklılaşması ile denetimin yayıldığı ve yeniden üretimin esas odağı olan evin denetimin görüş alanı içinde yer almaya başladığı, denetimin uzamına ilişkin bir dönüşüm de yaşanıyor. Emek denetiminin çalışma saatleri dışına taşması, beden üzerinde sermayenin denetim kurma isteğinin farklı şiddet biçimleri ile sağlanması, Novamed grevinde kadınlara yönelik manevi şiddetin en önemli nedenini oluşturuyordu.

Ek bilgiler

  • Yazar Başak Ergüder
  • Yıl 2007
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi

Almanak 2006Yabancılaşma kavramının Marksist analizde kullanılması çift anlamlılığı ile önemli bir avantaj taşımaktadır. Bir anlamı, işçi ile ürettiği ürün arasında oluşan bir ilişki türü olarak ücretli emek formu ile açığa çıkan yönüne vurgu yapmak için kullanılmaktadır. Burada söz konusu olan mülkiyet ilişkilerine bahis olan ücretli emek biçimidir. Diğeri ise çalışmanın işçinin kendini gerçekleştirme amacından sapması ve zorunluluk alanına hapis olmasıdır. Bizzat insan emeği, tüketimin nesnesi haline gelmiştir ve çalışma, işçi açısından ücretli emek ile ifadesini bulmaktadır.

İnsan emeğinin ücretli emek formu ve bu formun yeniden üretim süreci kapitalizmin farklı dönemlerinde önemli değişimler geçirmiştir. 1945-1979 “refah devleti dönemi” olarak adlandırılan dönemin ardından; emeğin istihdam biçimleri, emek sürecine dahil olma kanalları ve emek sürecini örgütleyen emek rejimleri radikal anlamda değişmiştir. En önemli değişim, esnek üretim sürecine uygun esnek işgücü piyasalarının yaratılması yönünde olmuştur. Bu süreç ise esnek işgücünün kullanım alanının artması ile birlikte, “tam istihdam” yerini alan “eksik istihdam” ve a-tipik çalışmanın yaygınlaşması ile açığa çıkmıştır. Bu dönüşüme eşlik eden işsizlik tehdidi, çalışmayı “somut insan faaliyeti” olarak ele alan ve ücretli emekte ifade bulan anlamının dışında “çalışmayı” anlamlandırmakta ve çalışmanın karşılığını manevi tatminle karşılayan bir kategori yaratma ihtiyacını açığa çıkartmaktadır. Kapitalizmin ilk dönemlerine benzer bir biçimde üç temel değişiminin emek piyasaları üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz:

Ek bilgiler

  • Yazar Başak Ergüder
  • Yıl 2006
Yayınlandığı kategori Kadın

Almanak 2004Sosyalist sistemin baskısının ortadan kalktığı, işçi hareketlerinin etkin olamadığı bir zaman diliminde giderek bütünlüğünü perçinleyici adımlar atmaya çalışan Avrupa Birliği (AB) Fransa ve Hollanda'da yapılan referandumlarda Anayasa'ya hayır çıkması ile ciddi bir sarsıntı yaşıyor gibi görünmektedir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Japonya'nın kıskacındaki AB "rekabet gücü yüksek sosyal piyasa ekonomisine" dayanan güçlü bir ekonomiye sahip olmak istemektedir. Lizbon Zirvesi, AB Anayasası ve Bolkestein Yönergesi gibi AB'nin en temel belgeleri bu güçlü ekonomiye nasıl ulaşılacağının da işaretlerini taşımaktadır. Yıkıcı bir rekabetin yaşandığı böylesi bir ortamda sosyal hakların AB Anayasasında kendisine yer bulması elbette ki önemlidir. Ancak, sorun Anayasa'da kendine yer bulan bu hakların uygulamada kendisine ne kadar alan bulacağıdır. Zira, ABD ve Japonya'nın kıskacındaki AB, bunlarla rekabet ederek güçlü bir ekonomik yapıya sahip olmak istiyorsa, sosyal politikanın konusunu ve kapsamını gözden geçirmek zorundadır. Nitekim, son yirmi yıldaki gelişmelere bakıldığında hem tek tek ülkeler açısından, hem de AB politikaları açısından sosyal politikanın konusunun ve kapsamının daraltılmaya çalışıldığı, bu konuda göz ardı edilmeyecek düzeyde mesafeler kat edildiği görülmektedir. Anayasadaki sosyal politikaya yönelik düzenlemeler ne kadar iyi niyetli yorumlanırsa yorumlansın, "rekabet gücü yüksek" bir ekonomi oluşturmak ve ABD ile Japonya'nın kıskacında kurtulmak için bir "maliyet unsuru" olarak görülen sosyal politikanın konusunu ve kapsamını mutlaka daraltmak gerekmektedir. Kuşkusuz bu durum emek ile sermaye arasındaki mücadeleyi gösteren çalışma ilişkilerini de etkileyecektir. Bu etkinin hangi yönde olacağını anlamak için ABD, Japonya ve AB'nin çalışma ilişkilerine yönelik bazı temel göstergelerine bakmak gerekmektedir.

Ek bilgiler

  • Yazar Yüksel Akkaya
  • Yıl 2004
Yayınlandığı kategori Avrupa Birliği

Almanak 2003GATS’ın Türkiye’de çalışma yaşamına etkilerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada öncelikle, Türkiye’de çalışma yaşamını belirleyen temel dinamik olan kapitalist sistemin gelişim süreci kısaca analiz edilmeye çalışılacaktır. Daha sonra ise, GATS’ın ne olduğu, Türkiye’yi ve özellikle de Türkiye’de çalışma yaşamını ne şekilde etkileyeceği irdelenmeye çalışılacaktır.

KAPİTALİST SİSTEMİN GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ

Tarihsel süreçte, kapitalist sistem içinde çalışma yaşamının düzenlenmesinde üç temel etkenin belirleyici olduğu görülmektedir. Bunlar, kapitalist sistemin içinde bulunduğu dönemsel koşullar, işçi sınıfı mücadeleleri ve kapitalist sisteme alternatif siyasal rejimlerin tehdit haline gelmesidir.

Kapitalist sistemin dönemsel koşullarında belirleyici olan, kapitalizmin içsel çelişkileri ile ortaya çıkan krizlerdir. Bu bağlamda kapitalist sistem, kâr hadlerinin düşmesi ve istikrarlı sermaye birikim olanaklarının ortadan kalkması ile içine girdiği krizden çıkmak için sermaye birikiminin yeniden canlanma koşullarını yaratmak üzere, sistemin bütününde bir yeniden yapılanmaya gider. Kapitalist sistemin, varlığını sürdürebilmek ve sermayenin yeniden üretkenliğini sağlamak üzere gerçekleştirdiği bu yeniden yapılanma sürecinde, toplumsal ilişkilerin biçimi, toplumun işleyiş süreçleri ve kurumsal yapılar önemli biçimde değişime uğrar. Böylece, üretim güçleri, toplumsal ilişkiler, yapılar ve kurumlar yeniden biçimlenirken, ekonomik ilişkiler, siyasal ve ideolojik ilişkilerle de desteklenir ve devletin ekonomideki rolü değişime uğrar (Arın, 105).

Kapitalist sistemin sanayi devrimi i

Ek bilgiler

  • Yazar Özgür Müftüoğlu
  • Yıl 2003
Yayınlandığı kategori Küreselleşme

almanak200012000 ve 2001 yılları çalışma yaşamı açısından önemli tartışmaların yaşandığı ve etkileri uzun süre devam edecek mevzuat değişikliklerinin yapıldığı yıllar oldu. Bu tartışmaların ve yasal düzenlemelerin bir kısmı ise 2002’ye de sarkmış bulunuyor. Bu yazıda, çalışma yaşamı ile ilgili yasal düzenleme tartışmaları ve çıkan yasaların değerlendirmeleri yapılacaktır. Bütünlük sağlamak amacıyla 2001, 2000 ve 2002 yıllarındaki gelişmeler birlikte ele alınacaktır

Ek bilgiler

  • Yazar Aziz Çelik
  • Yıl 2001
  • Kurum Kristal İş
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi
Ara...